29 Eylül 2012 Cumartesi


Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Hakkı Sempozyumu

İstanbul Barosu Cumhuriyet Hukuku ve Kültürü (CUMER) Merkezince düzenlenen ‘Anayasa Mahkemesin Bireysel Başvuru Hakkı’ konulu panel 6 Ekim 2012 Cumartesi günü saat 14.00-18.00 arasında Orhan Adli Apaydın Konferans Salonunda yapılacak.


Toplantı gündemine buradan ulaşabilirsiniz.

Anayasa Hukukunda Yorum ve Norm Somutlaştırması Toplantısı

Türkiye Barolar Birliği ve Kamu Hukukçuları Platformu, 29-30 Eylül 2012 tarihinde Av. Özdemir Özok Kongre ve Kültür Merkezinde (Oğuzlar Mahallesi, Barış Manço Caddesi, Av. Özdemir Özok Sokak No:3 Balgat-Ankara) "Anayasa Hukukunda Yorum ve Norm Somutlaştırması" isimli toplantı düzenlemektedir. Toplantı gündemine buradan ulaşabilirsiniz.

28 Eylül 2012 Cuma


Türkiye Hukukunda Eş Ziyareti

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Türkiye'de de mahpuslar için eş ziyareti uygulaması konusunda gerekli düzenlemeler yapılacağını ifade etti. İktidar partisinin yanında muhalefet partileri de bu uygulamaya sıcak bakıyorlar. Bu olumlu gelişme vesilesiyle Güncel Hukuk Dergisi'nin konuyla ilgili benden istediği ve geçen ay (Ağustos 2012) yayımlanan bir yazıyı burada paylaşıyorum.

                                   Cinsel İlişki Hakkı ve Mahpusluk Sorunu
Cinsel ilişki, insan yaşamı açısından psikolojik, biyolojik ve sosyal açıdan önem taşır. Buna rağmen; beslenme, konut, sağlık ve su hakkı gibi benzerlerinin aksine insan hakları metinlerinde açıkça bir hak olarak tanınmamıştır. Fakat konuyla ilgili tartışmalar ve içtihadi gelişim, genel olarak “özel ve aile yaşamına saygı hakkı’” başlığı altında sürer. Bu başlık altında mesele, homoseksüellik yasağı, evlilik dışı ilişki (zina) yasağı vb. gibi farklı bağlamlarda tartışma konusu olmuş ve bu başlıkların büyük bir kısmında insan hakları hukuku bakımından belli bir sonuca ulaşılmıştır. Fakat halen tartışmalı olan kategori mahpusların durumudur. Bu kategori açısından hakkın evrimsel gelişimi tamamlanmamıştır[1].
Mahpuslar ve Eş Ziyareti Uygulaması
Mahpus olmak, insan haklarından muaf olmayı gerektirmez. Modern insan hakları hukuku ilkesel olarak, köklerini Roma hukukunda bulan,  bir kişinin tüm medeni haklarının elinden alınması anlamına gelen sivil ölüm (civiliter mortuus) kurumunu reddeder. Ne olursa olsun insan hakları, insana olma halinden ayırt edilemez. Bu yaklaşımın bir tezahürü olarak 1982 Anayasası’nın 12’inci maddesinde de ifade edildiği gibi “Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.”
Gerektiğinde kişiyi kendisinden dahi koruma yükümlülüğü altında bulunan devletin, hakların hayata geçirilmesini sağlamak için gerekli tedbirlerde bulunma yükümlülüğü vardır. Bu en temel değer olan insan onurunun bir gereğidir. Zira konumuzla ilgili olarak BM tarafından üretilen ve daha sonra “Mahpusların Islahı İçin Temel Prensipler” (Prensipler) ile pekiştirilen “Mahpusların Islahı İçin Asgari Standart Kurallarında (Kurallar) da ifade edildiği gibi “mahpuslara uygulanan ıslah rejimi, kendilerini toplumdan dışlamaya değil ve fakat toplumun bir parçası olmaya devam etmelerini sağlamaya çalışır. Yasaya ve hapis cezasına uygun düştüğü ölçüde, mahpusların kişisel ve toplumsal menfaatleriyle ilgili haklarını korumak için tedbirler alınır.” (md. 61)
Aslında bu gerçek, Türkiye’de dâhil olmak üzere taraf devletler için bağlayıcı olan BM Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesinde açıkça ortaya konmuştur. Buna göre “özgürlüğünden yoksun bırakılan herkes, insani muamele ve insanın doğuştan sahip olduğu insanlık onuruna saygı görme hakkına sahiptir.”
Bu hükmün mantıki sonucu yine anılan Kurallar ve Prensipler’de ortaya konuşmuştur: “Ceza infaz rejiminin rejimin mahpusların sorumluluğunu azaltmadan veya insan onuruna gösterilen saygıyı düşürmeden, hapishane yaşamı ile özgür yaşam arasındaki farkı asgariye indirmeye çalışacak biçimde olmasıdır.” (md.60/1) Çünkü “hapis cezası veya failin dış dünyadan mahrum kalması sonucu doğuran diğer tedbirler, kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakarak, kendi iradesi ile hareket etme hakkını elinden alan sıkıntı verici bir durumdur. Bu nedenle cezaevi sistemi, geçici olarak haklı görülebilecek ayırmalar veya disiplinin sağlanması dışında, durumun doğasında var olan sıkıntıyı ağırlaştırılamaz.” (md. 57)
Bu bakımdan örneğin bir kişinin mahpus hale gelmesi, besin alamayacağı, güneş göremeyeceği, başka insanlarla iletişim kuramayacağı, sağlıklı bir hayat sürmek için gerekli tedavilere başvuramayacağı,  basın yayın vb. yollarla haber alamayacağı veya görüşlerini ifade edemeyeceği hatta İHAS sisteminde gelinen aşamada oy kullanamayacağı anlamına gelmez, gelmemelidir de. Dolayısıyla insan olmaya içkin olan cinsel ilişki de bu kapsamda görülmelidir. Bu yönde bir yorum için 1982 Anayasası’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17’inci ve “özel hayatın gizliliği” başlıklı 20’inci maddelerinde de somutlaşan kişisel özerklik hükümleri yeterli pozitif dayanağı sağlamaktadır. Zira bu hükümlere göre herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına ve özel ve aile yaşamına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Cinsel ilişki bu hükümlerin ayrılmaz bir parçasıdır. Cinsel ilişki hakkından mahrum bırakılması, bir kişinin özel ve aile yaşamı ile gelişimine ilişkin haklarının kullanımını imkânsız hale getirir, yani hakkın özüne dokunur. Bir an için ceza infaz kurumlarının bu uygulamayı kaldırmayacağı ve düzenleyemeyeceği düşünülse bile bu sav, devletin pozitif yükümlülük prensibi gereği anlamsızlaşır. Türkiye’nin bağlı bulunduğu Avrupa Konseyi devletlerinin yarısından fazlasında uygulanan, belli sürelere ve koşullara bağlı olarak ceza infaz kurumu bünyesinde mahsus alanlarda eş ziyareti (conjugal visit) pratikleri da sabit örneklerle bunu doğrulamaktadır[2].
İHAM’ın İçtihadi Evrimi ve Satır Aralarından Mesajı Almak
Cinsel ilişki hakkı, İHAS sisteminde açıkça tanınmamıştır. Fakat İHAM bu hakkı özel ve aile yaşamına saygı hakkının (md.8) bir parçası olarak görmektedir. Mahpusların bu haktan mahrum kalıp kalamayacağı konusu ise halen süregelen dinamik bir tartışmadır. Komisyon zamanında 70’li yıllardan itibaren Birleşik Krallık aleyhine yapılan beş farklı başvuruda Strazburg organı, başvurucuların yine cezaevinde bulunan eşleriyle cinsel ilişki kuramamalarının özel ve aile yaşamına saygı hakkının ihlal edildiği iddiası karşısında, taraf devletin sınırlamanın amacına yönelik ileri sürdüğü güvenlik ve kamu düzeninin ciddi şekilde bozulacağı yönündeki savı meşru görmüş ve bu müdahaleyi devamlı gözetim ilkesi ve gizli bilgilerin sızdırılması, yasak şeylerin girişinin kolaylaşması gibi gerekçelerle haklı saymıştır. Bu kararlarda dikkat çekici olan Komisyon’un karar verirken, o dönemdeki taraf devletlerdeki ceza infaz politikasının mahpuslara cinsel ilişki yasağını içerecek şekilde olmasına özel bir önem atfetmiş olmasıdır.  
Ne var ki konuyla ilgili Avrupa ülkelerindeki ceza infaz politikası değişmiş, ayrıca taraf devletlerin hakkın yerine getirilmesi için etkili edimlerde bulunmasına yönelik “pozitif yükümlülük kuramı” daha da geliştirilmiştir. 
Nitekim bu gerçek ışığında, 2000’li yılların başında benzer iddiaların gündeme geldiği Aliev v. Ukrayna kararında Strazburg organı, bu hakka yönelik müdahalenin, suçun ve düzensizliğin önlenmesi için “şimdilik” haklılaştırılabileceğini vurgulamış, öte yandan Avrupa ülkelerinde cinsel ilişkiyi de içeren eş ziyareti uygulamasına (conjugal visit) yönelik reform hareketlerine dikkat çekici olduğunu kaydetmek suretiyle bu yönde içtihat değişikliğine gidebileceğinin ipuçlarını vermiştir. Daha yakın bir geçmişte verilen Dickson v. Birleşik Krallık kararında ise dava konusu olay, cezaevinde evlenen başvuruculardan birisinin tahliye olmasından sonra, diğer eşin infaz süresinin uzunluğu ve yaşının ilerlemiş olması nedenleriyle yapay döllenme isteminde bulunması, ancak bu istemin ulusal makamlarca reddedilmesine ilişkindir. Bu kararda Mahkeme, Birleşik Krallık hükümetinin istemin kabul edilmesinin hapis cezasının cezalandırıcı ve caydırıcı yönleri zayıflatacağı ve bunun da hapishane sistemine duyulan güvenin zayıflayacağını yönündeki savunmasının üzerinde özellikle durmuştur. Mahkeme, hoşgörü ve açık görüşlülüğün demokratik toplumun yapıtaşları olarak kabul edildiği Sözleşme sistemi altında, mahpusların otomatik hak kayıplarının tek dayanağının kamuoyunun zarar görmesi olduğu hiçbir durumun bulunmadığını vurgulamış ve Avrupa ceza politikasının, hapis cezasının rehabilite etme amacının öneminin arttığını ve bu politikanın evrim geçirmekte olduğunun altını çizmiştir. Kararda, başvurucuların aile yaşamına saygı hakkının ihlal edildiğini tespit eden Mahkeme, Sözleşmeci devletlerin “yarısının” eş ziyareti (conjugual visit) uygulamasını hayata geçirmiş olduğunu özellikle kaydetmiştir.
Dolayısıyla eş ziyaretinin İHAS’ın özel ve aile yaşamına saygı hakkının bünyesi içinde olduğu söylenebilir. İHAM’ın içtihadı şimdilik taraf devletlere mutlaka bu uygulamaya yer verilmesini zorunlu kılmasa da, tıpkı vicdani ret veya mahkûmların oy hakkı konularında olduğu gibi, yakın bir gelecekte “ortak Avrupa kamu düzeni” temelinde ve dinamik yorum yöntemi ışığında bunun bir yükümlülük haline gelmesi olasıdır[3]. Türkiye’nin -diğer konularda olduğu gibi- illa ki aleyhine ihlal tespitini beklemesine gerek yoktur. Parlamento ve siyasi irade bu konuda çekimser kalsa da şimdilik yargısal bir katılım aracı olarak anayasa şikâyeti, konun mağduru mahkûmlar ve yakınları için önemli bir araçtır.


 Ar. Gör. Tolga Şirin
Marmara Üni. Hukuk Fak., Anayasa Hukuku An.B.d.



[1] Yakın zaman önce “cinsellik ve insan hakları” konusunda önemli bir rapor yayımlanmıştır. Metin için bkz. ICHRP, Sexuality and Human Rights, Versoix: ICHRP Publication, 2009.
[2] Eş ziyareti hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Abdurrahman Eren, “Bir İnsan Hakkı Olarak Hükümlü ve Tutukluların Eş Ziyareti Hakkı”Prof. Dr. Yılmaz Aliefendioğlu’na Armağan, İstanbul: Seçkin Yay., ss. 285-305.
[3] İçtihadi gelişim ve öngörüler için bkz. Piet Hein van Kempen, “Positive Obligations to Ensure the Human Rights of Prisoners”Prison Policy and Prisoners’ Rights, Nijmegen: Wolf, 2008, s. 21-44.
İHAM: ANADİLİNDE EĞİTİM TALEBİ SENDİKA KAPATMA NEDENİ OLAMAZ

Türkiye, Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası'nın (Eğitim-Sen) tüzüğündeki "anadilde eğitim hakkı" ifadesinden dolayı sendikaya kapatma davası açılması nedeniyle İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'nde (İHAM) mahkum oldu.
Türkiye, 7 bin 500 Euro (17 bin 250 TL) manevi tazminat ile 411 Euro (945 TL) masraf ödeyecek. Karara üç aylık itiraz süresi var.
Eğitim-Sen, tüzüğündeki "anadilde eğitim hakkı" ifadesi nedeniyle önce Valilik sonra Genelkurmay Başkanlığı'nca savcılığa şikayet edildi. Hakkında kapatma davası açıldı. Dava yerel mahkemede düştüyse de Yargıtay'da bu karar bozuldu. Sendika tüzükte değişikliğe gitti, ifade kaldırıldı. İHAM davası sürerken, 2011'de anadilde eğitim hakkı tekrar tüzüğe girdi.

Valilikten suç duyurusu

13 Ocak 1995'te kurulan Eğitim-Sen, Eylül 2001'de tüzüğünün 2. maddesinin üçüncü fıkrasına şu ifadeyi ekledi:
"Toplumun bütün bireylerinin, temel insan hakları ve özgürlükleri doğrultusunda, herkesin kendi anadilinde, cins ayrımcı olmayan, eşit, demokratik, laik, bilimsel, parasız ve kamusal nitelikli eğitim görmesini savunur."
Ankara Valiliği, 15 Şubat 2002'de Anayasa'ya ve sendikal kanunlara aykırı olduğu gerekçesiyle tüzükteki "anadil" ifadesinin silinmesini talep etti. Sendika kabul etmeyince, Valilik savcılığa 29 Mart'ta suç duyurusunda bulundu.
Savcılık ise "konunun parlamentoda tartışılması gerektiğini" belirterek 16 Temmuz'da takipsizlik kararı verdi.
Ancak Genelkurmay Başkanı'nın talebiyle Ankara Valisi sendikaya ifadenin çıkarılması için tekrar istekte bulundu.

"İfade özgürlüğü ihlal edildi"

Genelkurmay Başkanlığı'nın, 27 Haziran 2003'te Çalışma Bakanlığı'na yazdığı "sendikanın tüzüğünün değiştirilmesi için girişimde bulunulmasını arz ederim" yazısı üzerine Valilik harekete geçti, 12 Nisan 2004'te sendikanın kapatılması talebiyle yine suç duyurusunda bulundu.
Bu kez dava açıldı. Ankara 2 Nolu İş Mahkemesi, sendikanın "anadilde eğitim hakkı" ifadesini tüzükten çıkarması için önce 60 günlük süre tanıdı, ardından kapatma istemini reddetti. Dosya Yargıtay'a taşındı, karar bozuldu ancak mahkeme ilk kararında ısrar etti. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ise kararı ikinci kez bozdu.
Eğitim-Sen 3 Temmuz 2005'te tüzüğünden bu ifadeyi kaldırdı.
Sendika, AİHM'e başvurarak, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi  (İHAS) "ifade özgürlüğü" ve "sendika kurma özgürlüğünü" düzenleyen 10. ve 11. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürdü.
İHAM, Türkiye'nin, kapatma davasıyla bu maddeleri ihlal ettiğine karar verdi ve dün verdiği kararla tazminata hükmetti.
Kararda, "anadil talebinin, ulusal güvenliği ya da kamu düzenini tehdit etmediğinin" altı çizildi.
"Sendikaya tüzük değişikliği baskısı yapmak üzere açılan kapatma davası, 'toplumsal ihtiyacın karşılanması' olarak açıklanamaz. Ayrıca, anadilde eğitim talebi, 'silahlı direnişi ya da şiddet kullanımını' özendiren bir kapsamda olmadığından da ifade özgürlüğü kapsamındadır."

Eğitim-Sen "anadilde eğitim" ifadesini 15 Mayıs 2011'deki 8. Olağan Genel Kurulu'nda tekrar tüzüğüne koymuştu. 

(AS/Bianet)

Karar hakkında basın bildirisine buradan ulaşabilirsiniz.

24 Eylül 2012 Pazartesi



İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'ne ek 15 No'lu Protokol'ün Taslağı Hazırlandı


Avrupa Konseyi İnsan Hakları Yönlendirme Komitesi, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne ek 15 no’lu Protokol’ün taslağını hazırladı. (İngilizce taslak metne buradan ulaşabilirsiniz)

Komite, çalışmalarını  18-19 Şubat 2010’da Interlaken’de, 26-27 Eylül 2011 tarihinde İzmir’de, 19-20 Şubat 2012 tarihinde Brighton’da yapılan konferanslar ve yayımlanan deklerasyonlara dayalı olarak sürdürmekteydi.


Taslak metinde öngörülen değişiklikler şu şekilde özetlenebilir:


  • Başlangıç metnine şu paragraf eklenecektir: “Sözleşmeci Devletler, ikincillik ilkesine uygun olarak, bu Sözleşme tarafından kurulan Mahkeme’nin denetimi altında ve tanıdığı takdir yetkisi içinde, Sözleşme’deki hak ve özgürlüklerin güvencelenmesi konusunda öncelikli sorumluluğa sahip olduklarını onaylarlar”
  • Mevcut düzenlemede yargıçların göreve başlama yaşları konusunda bir üst sınır olmamakla birlikte, 15 no’lu Ek Protokol taslağı yargıçların görevlerine başlarken 65 yaşının altında olmalarını öngörmektedir.
  • Mevcut düzenlemeye göre bir Dairenin görmekte olduğu bir davada Sözleşmenin veya Protokollerin yorumlanmasını gerektiren ciddi bir sorun ortaya çıkması halinde veya Dairenin önündeki sorunun çözümü daha önce Mahkemenin verdiği bir kararla bağdaşmayacak bir sonuç yaratacak olması durumunda Daire, -taraflardan birisinin itiraz etmemesi şartıyla- bu davada yargılama yetkisini, hüküm vermeden önce her hangi bir aşamada Büyük Daire lehine bırakabilmekteydi. 15 no’lu Ek Protokol taslağı, “taraflardan birisinin itiraz etmemesi” şartının kaldırılmasını öngörmektedir.
  • Mevcut uygulamaya göre bireysel başvuru süresi 6 aydır. 15 no’lu Ek Protokol taslağı, bu sürenin 4 ay olmasını öngörmektedir.
  • 14 no’lu Ek Prrotokol ile getirilen yeni kabul edilebilirlik kriterleri aynen korunmakla birlikte, 15 no’lu Ek Protokol taslağı yeni bir kabul edilebilirlik kriteri olan önemli zarar kriterinin uygulanmasının istisnası olan “ulusal bir mahkeme tarafından gereği gibi incelenmemiş olma” koşulunun kaldırılmasını öngörmektedir.



22 Eylül 2012 Cumartesi


TÜRKİYE İNSAN HAKLARI KURUMU'NA YENİ ÜYELER SEÇİLDİ


Özellikle Paris İlkelerine uygunluğu bakımından tartışma yaratan ve kuruluş yasası (6332 sayılı Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu) halihazırda  iptal istemiyle Anayasa Mahkemesi önünde olan Türkiye İnsan Hakları Kurumu'na bugün 9 üye seçildi.



6332 sayılı Yasa'nın 5'inci ve geçici 1'inci maddeleri maddelerinin verdiği yetkiyle,

Cumhurbaşkanı tarafından;
- Prof. Dr. Serap Yazıcı (Bilgi Üniversitesi)
- Yrd. Doç. Dr. Levent Korkut (Medipol Üniversitesi),

Bakanlar Kurulu tarafından;
Selamet İlday (Yargıtay 8'inci Hukuk Dairesi)
Prof. Dr. Yusuf Şevki Hakyemez (Karadeniz Teknik Üniversitesi)
Doç. Dr. Abdurrahman Eren (İstanbul Üniversitesi)
Fatma Benli (AKDER Bşk. Yrd./ Avukat)
Dr. Hikmet Tülen (Anayasa Mahkemesi Raportörü)
Ömer Cihad Vardan (MÜSİAD)
Yılmaz Ensaroğlu (Mazlum Der Eski Başkanı - SETA İH Direktörü)

kurul üyeliğine seçilmiştir. 

Üyelere başarılar dileriz. 

ANAYASA ŞİKAYETİ UYGULAMASI YÜRÜRLÜĞE GİRİYOR

6216 sayılı Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun bireysel başvuruya (anayasa şikyetine) ilişkin hükümleri yarın yürürlüğe giriyor. Yasa'nın geçici 1'inci maddesine göre Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları incelemeye başlayacak. 

Bu bakımdan yarın itibariyle herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. 


Konuyla ilgili olarak, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa Konseyi yayını olarak, Dr. Hüseyin Ekinci ve Dr. Musa Sağlam tarafından 66 Soruda Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru isimli bir kitapçık hazırlandı. (Kitapçığa buradan ulaşabilirsiniz)


19 Eylül 2012 Çarşamba


TEPAV'da Uluslararası Konferans: ”Demokrasiye Geçiş Çağında Anayasa Yapmak”

Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırmaları Vakfı (TEPAV), Arap Reform İnisiyatifi (ARI) işbirliğinde 19-21 Eylül 2012 tarihleri arasında Ankara’da “Demokrasiye Geçiş Çağında Anayasa Yapmak” başlıklı bir uluslararası konferans düzenliyor. Konferansta Türkiye’de yeni anayasa sürecinin yanı sıra aralarında Suriye, Mısır, Bosna-Hersek, İspanya ve Brezilya’nın yer aldığı kimi ülkelerim deneyimleri ele alınacak.

(Toplantı programına buradan ulaşabilirsiniz. )
Adres: Söğütözü Cad. No: 43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü Ankara

18 Eylül 2012 Salı

Venezuella, Amerikalılararası İnsan Hakları Sözleşmesi Sisteminden Ayrılıyor


Bolivarcı Venezüella Cumhuriyeti, insan haklarının bölgesel korunumu konusunda en önemli  sistemlerden sayılan ve yargılama organı (Ame. İHM) Kosta Rika'nın San Jose şehrinde bulunan Amerikalılararası İnsan Hakları Sözleşmesi sisteminden çekilme kararı aldı. Kararın arka planında Ame.İHM'nin Raúl José Díaz Peña lehine verdiği ihlal kararı olduğu düşünülüyor. 


Söz konusu kararda başvurucu, Caracas'ta İspanya Büyükelçiliği ve Kolombiya Konsolosluğuna düzenlenen bombalı saldırılarda rol almaktan suçlu bulunmuş ve daha sonra hapishaneden kaçmıştı. Ame. İHM, Peña'nın insanlık dışı muameleye maruz kaldığına, kişi özgürlüğü ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar vermiş, Devlet başkanı Chavez, ise Mahkeme'yi terörizmi desteklemekle suçlamıştı. 

Venezüella'nın çekilme kararı 2013 yılının Eylül ayında uygulama kazanacak.  


BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Cinsel Yönelim ve Cinsel Kimlik Konusunda Yeni Bir Yayın Hazırladı



Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, 14 Eylül Dünya  Demokrasi Günü yaptığı bir açıklamayla “Herkes Eşit ve Özgür Doğar: Uluslararası İnsan Hakları Hukukunda Cinsel Yönelim ve Cinsel Kimlik” başlıklı yeni bir yayınını duyurusunu yaptı.

Komisyon’un  “İnsan Hakları, Cinsel Yönelim ve Cinsel Kimlik konusundaki kararı (17/19) ve Komiserliğin “Bireylere Karşı Cinsel Kimlik ve Cinsel Yönelimleri Temelinde Şiddet Eylemleri ve Ayrımcı Yasa ve Uygulamalar Raporu'ndan” (19/41) sonra önemli bir adım olarak görülen yayımda beş adımdan oluşan tavsiyeler sunulmakta. Bunlar, özetle;

- Kişilerin homofobik ve transfobik şiddetten KORUNMASI
- LGBT kişilere yönelik gözaltında işkence, kötü muamele, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamelelerin ÖNLENMESİ
- Eşcinselliği ve rızaya dayalı aynı cinsiyetler arasındaki cinsel ilişkileri suç sayan yasaların YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILMASI.
-Cinsel yönelim ve cinsel kimlik temelli ayrımcılığın YASAKLANMASI.
-Tüm LGBT kişilerin ve çiftcinsiyetli bireylerin ifade, örgütlenme ve barışçıl toplanma özgürlüklerinin GÜVENCELENMESİ şeklinde.

Türkçe'ye de tercüme edilmesi beklenen raporun İngilizce metnine buradan ulaşabilirsiniz. 



Anayasa Mahkemesi'nin Kritik Gündemi 


Anayasa Mahkemesi 20.09.2012 tarihli oturumu için 16 farklı dosyayı gündemine aldı. 

Gündemdeki dosyaların bir kısmı  Türkiye'de son dönemde kamuoyunca sıklıkla tartışılan meselelerle ilgili.

Perşembe günkü oturumda;


- Türkiye Komünist Partisi ve Toplumcu Kurtuluş Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi ve Adaletçi Kurtuluş Partisi arasındaki isim uyuşmazlığı ile,
- 2010 anayasa değişiklikleriyle uyumsuz kalan Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu,
- Yeni insan hakları mekanizmaları getiren Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu ve Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu,
- 4+4+4 Kanunu ( 30.3.2012 günlü, 6287 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun),
- Özellikle avukatların karşı çıktığı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu gibi anayasa hukuku açısından da son derece önem taşıyan kanunların bazı hükümlerinin anayasaya uygunluğu incelenecek. 

Mahkeme'nin gündemine buradan ulaşabilirsiniz.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch - HRW) Türkiye'yle İlgili Yeni Bir Rapor Yayımladı

İnsan Hakları İzleme örgütü, 1990'lı yıllardaki faili meçhul cinayet ve kayıp vakalarında cezasızlığın sona erdirilmesi için "Adalet Zamanı" (Time for Justice) isimli bir rapor yayımladı. (Rapora buradan ulaşabilirsiniz) 
90'lı yıllardaki özellikle Kürt nüfusa yönelik insan hakları ihlallerinin sorumlularından halen hesap sorulamadığı ve önümüzdeki bir kaç yıl içinde bu suçlardan dolayı zamanaşımının söz konusu olacağı vurgulanan raporda, Türkiye güvenlik güçlerinin ve kamu görevlilerinin cinayet, kayıp ve işkence suçlarından kovuşturulmasının önündeki zamanaşımı hükümlerinin gözden geçirilmesi,  bu suçlara ilişkin etkili soruşturma ve hızlı yargılama yapılması için ek önlemler alınması, TBMM bünyesinde bağımsız bir hakikat komisyonu kurulması gibi çağrılar yapılıyor. 

Almanya Anayasa Mahkemesi Avrupa İstikrar Mekanizması'na (ESM) yeşil ışık yaktı. 

Almanya Anayasa Mahkemesi, Almanya'nın Avro Bölgesi'ndeki borç krizi çerçevesinde geliştirilen ve krizdeki ülkelerde borçlanma tahvilleri satın alınmasını öngören Avrupa İstikrar Mekanizması'na (European Stability Mechanism/ESM) katılımını, bazı kayıtlara birlikte Anayasa'ya uygun gördü. Konu AYM önüne, özellikle "Daha Fazla Demokrasi" (Mehr Demokratie) grubunun kampanyasına dayalı olarak  çok sayıda anayasa şikayeti ve Sol Parti'nin iptal davası yoluyla gelmişti. (Sol Parti, kararın konuyla ilgili olarak ileri sürdükleri eleştirileri haklı çıkardığını ve bu kararla beraber Almanya demokrasisinin zenginleştiğini açıkladı) 

Egemenlik ilkesinin etkisinin görüldüğü Karslruhe Mahkemesi'nin kararındaki kayıtlar özetle;
- ESM'nin -sır niteliğinde de olsa- önemli bilgileri Almanya parlamentoları yetkililerine iletmesinin zorunlu olması,
- Almanya için belirlenen yükümlülüğün sınırsız olmayıp, 190 milyar avro üst sınırla kayıtlanması şeklinde. 

(Mahkeme'nin uluslararası sözleşmenin onay yasasını "kayıtla" anayasa uygun bulması ilk kez gerçekleşmiştir. Karar metnine buradan ulaşabilirsiniz)

Fransa ve İspanya da dahil olmak üzere birçok Avro bölgesi üyesi devlet ESM Sözleşmesini onaylamıştı.  Sözleşme'nin 48'inci maddesi, sermaye taahütlerinin % 90'ının onaylanması halinde Sözleşme'nin yürürlüğe girmesini öngörüyor. Almanya, halihazırda bütün taahütlerin %27'sini paylaşıyor. 

17 Eylül 2012 Pazartesi


İHAM'ın "eleştirel" yargıcı Tulkens görevden ayrıldı

14 yıldan fazla süredir İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'nde görevini sürdüren  Belçika'lı  yargıç François Tulkens, 12 Eylül 2012 tarihinde 70 yaşını doldurduğu için görevinden ayrıldı. Seksiyon başkanlığı ve Mahkeme başkan yardımcılığı gibi görevleri de yerine getiren Yargıç Tulkens,  İHAS'ın "yaşayan bir belge" haline getiren içtihatların arka planında önemli bir isim olarak biliniyordu. Tulkens'ten boşalan üyeliğe Belçika Ku Leuen üniversitesi İnsan Hakları Enstitüsünden Prof. Dr. Paul Lemmens getirilmiştir. 


Yargıç Tulkens, sığınmacılar, mahpuslar, kadınlar, dinsel ve etnik azınlıklar gibi dezavantajlı kategorideki kişiler lehine muhalefet şerhleriyle tanınmaktaydı. Türkiyeliler, Tulkens'i özellikle başörtüsü yasağına ilişkin Leyla Şahin v. Türkiye (2005) kararındaki muhalefet şerhiyle hatırlamaktadır.


İHAM'ın Yeni Başkanı Dean Spielmann

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi 10 Eylül 2012 günü yeni başkanını seçti. Halen mahkeme başkanlığını yürüten Britanyalı yargıç Nicolas Bratza'nın başkanlık görevi 31 Ekim 2012 tarihinde sona erecek. Mahkeme'nin halihazırda başkan yardımcılığını yürüten Lüksemburg'lu Dean Spielmann, 1 Kasım 2012 tarihinden itibaren İHAM başkanlığı görevine başlayacak. Spielmann'ın avukatlık ve ceza hukukçuluğu geçmişi bulunmaktadır. 

Merhaba

Anayasa ve insan hakları gündeminin Türkiye'nin kadim sorunlarından olduğu malumumuz. Bu sorunların aşılması yolunda büyük bir yol katedildiği söylenemez. Ne var ki geçtiğimiz on beş sene içinde bu gündemlerle ilgili insan sayısındaki artış da dikkat çekiyor. Şüphesiz bunda İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'nin etkinliğinin ve Türkiye'nin "yeni anayasa" gündeminin büyük bir etkisi var. Öte yandan "internet devrimiyle" beraber bilgiye erişim özgürlüğünün kazandığı yeni boyutun bu gelişime yaptığı katkı kesinlikle göz ardı edilemez. 


İşte bu blog,  bu gerçeği ve yeni bir fenomen olarak sosyal medyanın önemi dikkate alarak, anayasa ve insan hakları konusundaki gelişmeler hakkında derli toplu bilgi sunmak için açılmıştır. Bu yönde bir site ilk değildir, kuşkusuz son da olmayacaktır. Örneğin Prof. Dr. Kemal Gözler'in Türk Anayasa Hukuku, Doç. Dr. Levent Gönenç'in Yaşayan Anayasa, Ar. Gör. Serkan Köybaşı'nın Anayasa Gündemi, Av. Hasan Kemal Alban'ın AİHM Günlüğü  ismindeki internet siteleri bireysel çabaların ürünü olan bu bloğun muadili Türkçe sitelerdir. Yabancı dilde de benzer bloglara rastlanmaktadır.


Mütevazi iddialarla yayıma başlayan Anayalsahaber bloğunda, ilk etapta başta İHAM ve Türkiye Anayasa Mahkemesi olmak üzere, İngilizce ve Almanca konuşulan ülkelerdeki anayasa ve insan haklarına ilişkin yargı organlarının önemli kararlarına, konuyla ilgili demokratik kitle örgütlerinin ve uluslararası organların raporlarına, güncel toplantılara ve literatürdeki güncel önemli yayınlara yer verilecektir.


İnsan hakları hukukunda anayasa ve insan hakları metinlerinin "yaşayan" belgeler olması önemsenir. Anayasalhaber bloğu bu yaşama ve canlılığa katkı sunmak isteyen herkesin katkılarına açıktır.


Tolga Şirin