24 Aralık 2012 Pazartesi

Belçika Anayasa Mahkemesi "Çarşaf Yasağının" Anayasa Aykırı Olmadığına Karar Verdi



Belçika Parlamentosu, geçtiğimiz yıl Temmuz ayında yeni bir yasa çıkartmış ve kamuya açık alanlarda burka ve çarşaf giyilmesini yasaklamıştı. Yasa, bu kıyafetlerle kamuya açık alanlarda bulunan kişilere 15 la 20 Avro para cezası veya 1 ila 7 gün hapis cezası verilmesini öngörüyordu. Fransa'dan sonra bu yönde bir yasanın yürürlük kazandığı ikinci Avrupa devleti olan Belçika'da konu, oldukça tartışma yaratmıştı. Yasanın yürürlüğe girmesinden bir süre sonra iki Müslüman kadın ile Valon-Flaman İnsan Hakları Ligi, Adalet ve Demokrasi gibi hükümet dışı örgütler, konuyu din ve vicdan özgürlüğü ile ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddiasıyla Belçika Anayasa Mahkemesi önüne taşımıştı.

Anayasa Mahkemesi'ne göre;

- Kişilerin yüzlerinin kapalı olması kimliğinin tespit edilmesi ve kontrolü açısından bir sorun teşkil edecektir. Bu durumun yaygınlaşması, gerçek bir tehlikeye neden olabilir. Hal böyleyken yasak, kamu düzeni ve kamu güvenliği açısından haklıdır. Bu bakımdan, insan onurunu zedelemiş sayılmaz.

- Hak özenesi kişilerin bir arada yaşayabilmeleri için birbirlerinin yüzlerini görebilmeleri gereklidir. Bu bakımdan yasama organının kişisel ilişkileri koruma amacı meşrudur ve toplumsal bir gerekliliktir.

- Anayasa her ne kadar kişilerin dini tercihlerini seçme ve istediği şekilde dışa vurmalarını güvencelemiş olsa da bu hak, kadın erkek eşitliği ilkesini ve kadınların kişiliğini ortadan kaldıramaz. Bu bakımdan da anılan yasak, sosyal yaşam ve sosyal ilişkiler bakımından gerekli sayılabilir.

- Yasa ayrımcı değildir, zira orantılı ve demokratik toplum düzeni açısından gerekli sayılabilir.

- Başvurucuların, yasanın, kendileri için dini vecibelerini yerine getirmek ile yasaya saygı göstermek arasında bir tercihe zorladığı ve yasaya saygı göstermeleri durumunda eve hapsolacakları, bunun ise kişi özgürlükleri ile kişisel ve aile yaşamı hakkının ihlali olacağı yönündeki sav ise evde kalmak konusundaki pratiklerinin kişisel bir tercih olacağı ve yasayı gayri meşru kılmayacağı gerekçesiyle reddedilmiştir.

Bu sebeplerle yasak anayasaya aykırı görülmemiştir. İHAM'ın Leyla Şahin v. Türkiye kararına sıklıkla atıf yapılan karar özellikle kitle örgütleri arasında tartışma yaratmış görünüyor.

4 Aralık 2012 Salı

TİHV'den İnsan Hakları Belgeselleri



Türkiye İnsan Hakları Vakfı, bu yıl 8-11 Aralık tarihleri arasında İzmir Fransız Kültür Merkezi'nde İnsan Hakları Belgesel Film günleri düzenliyor. Vakfın sitesindeki duyuru şöyle:

"
Bu yıl 08-11 Aralık 2012 tarihleri arasında üçüncüsünü gerçekleştireceğimiz “Belgesel Film Günleri” fikri, iki yıl önce TİHV’in 20. Kuruluş Yılı kutlama etkinliklerini planlarken ortaya çıktı. İnsan hakları savunuculuğu ile belgesel sinemacılık birbiriyle oldukça yakından ilişkili iki alan. Her ikisi de bakışını/dikkatini gerçekliğe yöneltmekte ve olmakta olanın yalın ve doğrudan aktarımını yapmakta. Kesişim noktaları ise toplumsal gerçeklik. Maalesef ülkemizde her iki alanda da gerçekleştirilen çalışma ve üretimlere yeterince ilgi ve saygı gösterilememekte. Bu nedenle de insan hakları haftası vesilesiyle ‘belgesel film günleri’ yaparak hem toplumsal hayatımızın sorunlu alanlarına dikkat çekmek hem de sanatçının emek ve üretimini izleyiciyle buluşturmak bizlere anlamlı ve çekici göründü. Önceki iki yılda gerçekleştirdiğimiz belgesel film günlerine gösterilen yoğun ilgi de bu anlamlı faaliyeti devam ettirmek yönünde bizim için teşvik edici oldu.
 Her Yıl Bir Sorun/ İhlal
Üçüncü yılında artık “gelenekselleştiğini” düşündüğümüz belgesel film günlerinde yine Türkiye’de insan hakları açısından yaşanan çok farklı sorunlara yönelik izleyenlerde bir farkındalık ve duyarlılık oluşmasını amaçlıyoruz.  Elbette bu sorunlardan biri yine Belgesel Film Günleri’nin ana temasını oluşturacak. 
Geçen yılın ana temasını oluşturan kayıplar ve geçmişle yüzleşme konusu her ne kadar ağırlığını korusa da, bu yıl Belgesel Film Günleri’ni, üzerinden bir yıl geçmesine karşın hala vicdanlarımızda yol açtığı yıkıcı etkiyi onaramadığımız, sorumluları ortaya çıkarılamadığı ve adalet tesisi edilemediği için yüreklerimizdeki acısı bütün yakıcılığı ile süren Hakkari/Uludere (Roboski) de 19’u çocuk yaşta olan 34 yurttaşımızın savaş uçaklarından atılan bombalar ile katledilmesi olayına ithaf etmek istiyoruz.          
3. Belgesel Film Günleri’nde
 Bu kez faili meçhul cinayetler, kayıplar, geçmişle yüzleşme, zorunlu göçün yarattığı sorunlar, kaybolma tehdidi altındaki kültürler, HES’lere karşı yürütülen mücadeleler, cinsel yönelim nedeniyle yaşanan ayrımcılıklar, ana dil hakkı, engelli olmanın zorlukları, çocuk gelinler, kadın sünneti, aileye dair tabularımız, üzerinden koca bir yıl geçtiği halde sorumluları hala bulunamayan “Roboski Katliamı” gibi konuları ele alan seçme belgesel filmleri izleyeceğiz.
Ayrıca yönetmenlerden Veysi Altay, Zeynep Oral, Osman Şişman ve Bingöl Elmas konuğumuz olacak ve gösterimler sonrasında filmlerine dair izleyicilerle söyleşi yapacaklar.
 TİHV olarak dört gün boyunca İzmir’li dostlarımız, insan hakları savunucuları ve tüm sinemaseverler ile bu etkinlikte birlikte olmaktan büyük bir mutluluk ve onur duyacağız.
Filmlerin seçimi ve etkinliğin organizasyonunda büyük emeği geçen Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi İletişim Çalışmaları Topluluğu’na ve gösterimler için bize salonlarını açan Fransız Kültür Merkezi’ne çok teşekkür ediyoruz."

Daha detaylı bilgi için  http://www.tihvizm-belgeselfilm.org/ adresini ziyaret edebilirsiniz.

30 Kasım 2012 Cuma

"Hangi İnsan Hakları?" Film Festivali'nin Bu Seneki Teması Yaşam Hakkı





DOCUMENTARIST’in düzenlediği 4. Hangi İnsan Hakları? Film Festivali 8-12 Aralık 2012 tarihlerinde gerçekleşiyor. Ana teması “yaşam hakkı” olarak belirlenen bu seneki festivalde, pek çok paralel etkinlikle beraber dünyanın her köşesinden 40’ı aşkın film gösterilecek. Festivalin ana bölümünde, Liberya’dan Honduras’a, Bosna’dan Hırvatistan’a, Meksika’dan Irak’a, Filistin’den Kamboçya’ya ve elbette Türkiye’ye varan geniş bir coğrafyadan, kısacası dünyanın hemen her kıtasından ‘y
aşam hakkının ihlali’ne dair hikayeler bir araya geliyor.
4. Hangi İnsan Hakları? Film Festivali’nin gösterim ve etkinlikleri ücretsiz olarak dört mekanda yapılacak: SALT Beyoğlu, Aynalıgeçit Salonu, Dutch Chapel ve Tütün Deposu.


Program hakkında detaylı bilgiye yeni festival sitesinden ulaşabilirsiniz:http://www.hihff.org/

İHAM'dan Özgürlük ve Güvenlik Hakkına İlişkin Rehber


İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 5. maddesi olan özgürlük ve güvenlik hakkına ilişkin gözaltı, yakalama ve tutuklama halleriyle ilgili yeni bir rehber yayımladı.

İngilizce olan metni buradan okuyabilirsiniz. 

22 Kasım 2012 Perşembe

Anayasa-Der'den Tanör ve Tanilli Anması


Anayasa Hukuku Araştırmaları Derneği (Anayasa-Der), Bülent Tanör'ün ölümünün 10. ve Server Tanilli'nin ölümünün 1. yılında bir anma düzenliyor. Toplantı, 30 Kasım günü 14.00-17.30 saatleri arasında İstanbul Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezi Salonu'nda yapılacak.

TESEV'in Anayasaya Dair Tanım ve Beklentiler Başlıklı Araştırması Yayımlandı


Grafikleri de içeren sunum için buraya, detaylı tablolar için buraya, açık uçlu sorulara verilen yanıtlar için buraya tıklayınız.

20 Kasım 2012 Salı

TESEV'den Anayasaya Dair Tanım ve Beklentiler Saha Araştırması

Anayasaya Dair Tanım ve Beklentiler
Saha Araştırması - 2012
Basın Toplantısı ve Panel
 Tarih:  21 Kasım 2012, Çarşamba, 09:00-13:00 Mekan: Rixos Grand Ankara Hotel, Atatürk Bulvarı 183, Kavaklıdere,  Ankara

Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV), Demokratikleşme Programı, 21 Kasım 2012, Çarşamba günü 09:00-13:00 saatleri arasında Ankara’da düzenleyeceği toplantıda, KONDA Araştırma ile ortaklaşa gerçekleştirilen “Anayasaya Dair Tanım ve Beklentiler Araştırması” başlıklı anket çalışmasının bulgularını kamuoyunun bilgisine sunacaktır. Anket, Türkiye kamuoyunun yeni anayasanın önemli konularına dair beklentilerini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Anket bulgularının değerlendirmesini içeren rapor, TESEV’in yeni anayasa yapım çalışmaları (www.anayasaizleme.org) çerçevesinde yayınladığı üçüncü rapordur.
Anayasaya Dair Tanım ve Beklentiler Araştırması” başlıklı anket, 22-23 Eylül 2012 tarihlerinde kır/kent/metropol olmak üzere ayrılan 12 bölgede 2700 görüşmeci ile gerçekleştirildi. Sonuçlar KONDA ve TESEV Anayasa İzleme çalışması ekibi tarafından ortaklaşa değerlendirildi ve raporlaştırıldı.
  • “Size göre ülke yönetiminde en büyük yetki ve güç kimde olmalı?”
  • “Laiklik hakkında aşağıdaki görüşlerden hangisine katılıyorsunuz?”
  • “Din ve Ahlak dersleri mevcut haliyle devam edecekse, “Din kültürü ve ahlak bilgisi” dersinin içeriği ne olmalıdır?”
  • “Temel eğitimde eğitim dili ne olmalıdır?”
gibi birçok konuya değinen soruların yer aldığı saha çalışması, Türkiye toplumunun bu konular özelinde duruşunu göstermesi açısından önlem ve anlam teşkil etmektedir.
Raporun basına tanıtımının ardından gerçekleştirilecek panelde, TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda yer alan siyasi partileri temsilen birer üyenin katılımıyla, TESEV’in yeni anayasa anketinin bulguları tartışmaya açılacaktır.
Aşağıda programını bulacağınız bu etkinliğimizde sizleri de aramızda görmekten mutluluk duyacağız.
Toplantıyı www.tesev.org.tr ve www.anayasaizleme.org adreslerinden canlı olarak izleyebilirsiniz.
Program 
09:00-09:30                Çay-Kahve İkramı ve Kayıt

09:30-10:00                Açılış Konuşması
                                         
                                         Can Paker, TESEV Yönetim Kurulu Başkanı

10:00-11:00                  Saha Çalışması Sunumu ve Değerlendirmeler

                                          Bekir Ağırdır, TESEV Yönetim Kurulu Üyesi, KONDA                                                   Araştırma ve Danışmanlık Genel Müdürü

                                           Özge Genç, TESEV Demokratikleşme Programı                                                              Direktörü

                                           Ferhat Kentel, İstanbul Şehir Üniversitesi Sosyoloji                                                      Bölümü Öğretim Üyesi

11:00-13:00                   Panel & Soru Cevap

                                           Moderatör: Dilek Kurban, TESEV Demokratikleşme                                                    Programı Danışmanı

                                           Mustafa Şentop, AKP Parti Anayasa Uzlaşma                                                                Komisyonu Üyesi

                                           Ayla Akad Ata, BDP Anayasa Uzlaşma Komisyonu Üyesi

                                           Atilla Kart, CHP Anayasa Uzlaşma Komisyonu Üyesi

                                           Faruk Bal, MHP Anayasa Uzlaşma Komisyonu Üyesi
  
LCV: Bahar Demir, 0 212 292 89 03, bahar.demir@tesev.org.tr
Bilgi: Pınar Çanga, 0 212 292 8903 (128), pinar.canga@tesev.org.tr

Toplantı kamuoyuna açıktır, ancak toplantıya katılım için LCV yapılması gerekmektedir.
Toplantı dili Türkçe’dir.
Panelistler ile birebir röportaj yapmak isteyen basın mensuplarının, panel öncesinde ezgi.aktas@tesev.org.tr adresine yazarak randevu talep etmeleri gerekmektedir.
TESEV, raporun yayımlanmasında ve bu etkinliğin gerçekleştirilmesinde katkıları bulunan İsveç Uluslararası Kalkınma Ajansı’na, Açık Toplum Vakfı’na ve TESEV Yüksek Danışma Kurulu’na teşekkür eder.
New Report:
Public Survey: Definitions and the Expectations Regarding the New Constitution
Press Conference and Panel
Date: 21 November 2012, Wednesday, 09:00-13:00
Venue: Rixos Grand Ankara Hotel, Kavaklıdere Mh., Atatürk Bulvarı 183 Ankara

GSÜ'de Bülent Tanör Anısına Sempozyum




Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi 28 Kasım 2012 Çarşamba günü büyük hukukçu, aydın kişi, anayasa hukuku tarihimizin aydınlık yüzü Prof.Dr. Bülent Tanör anısına Türkiye’nin Temel Anayasal Sorunları adıyla bir sempozyum düzenliyor. Üniversite’nin Ortaköy’deki kampüsünde Aydın Doğan Salonu’nda gerçekleşecek sempozyum 9.45′te başlayıp 16.00′ya kadar sürecek.

Açılış konuşmasını GSÜ Hukuk Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu’nun yapacağı sempozyumda sırasıyla Prof.Dr. Oktay Uygun, Prof.Dr. Naz Çavuşoğlu, Prof.Dr. Korkut Kanadoğlu, Yard.Doç.Dr. Zeynep Oya Usal, Prof.Dr. Bertil Emrah Oder, Doç.Dr. Şule Özsoy, Doç.Dr. Ekrem Ali Akartürk ve Yard.Doç.Dr. Burak Çelik konuşma yapacak. (Kaynak: Anayasa Gündemi)

15 Kasım 2012 Perşembe

LGBTT Bireyler, Yeni Anayasa'ya Cinsel Yönelim Ve Cinsiyet Kimliği İfadelerinin Eklenmesi İçin İmza Kampanyası Başlattı


LGBT Bireyler, yeni anayasaya cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ifadelerinin eklenmesi için imza kampanyası başlattı.

"Anayasa'nın eşitlik maddesinde "cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği" ifadeleri eklensin
“Eğer herkes eşit ise bizim de Anayasa'da yer almamız gerekir. (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans) LGBT’ler olmadan yeni Anayasa olmaz, eksik kalır”
“Cinsel yönelimin içinde yer almadığı bir madde olmadan eşitliğin sağlanacağını düşünmüyoruz. Eğer herkes eşit ise eşcinsellerin, biseksüellerin, transların da Anayasa'da yer alması gerekir. Aksi takdirde anayasa’nın eşitliği düzenleyen maddesi eksik olur. Türkiye'de şu kadar insan eşcinsel, şu kadar insan trans demeye de gerek yok. Bir kişinin bile canı yanıyorsa, bir kişi bile cinsel yöneliminden/cinsiyet kimliğinden dolayı nefretle karşı karşıya kalıyor, cinayete kurban gidiyorsa bunun tanımlanması gerekiyor”
Hükümetin, “Herkes eşittir” yönündeki söylemlerini gerçekten yerine getirmesini istiyoruz.
2002 yılında Başbakan Tayyip Erdoğan'ın bir TV programında dillendirdiği “Eşcinsellerin de kendi hak ve özgürlükleri çerçevesinde yasal güvence altına alınması şart. Zaman zaman bazı televizyon ekranlarında onların da muhatap oldukları muameleleri insani bulmuyoruz” sözlerini hatırlatmak da görevimiz!"

İmza vermek için tıklayınız.

SPOD, Yeni Sendikalar Yasası'nı Tartışmaya Çağırıyor







24 Kasım 2012 Cumartesi
Cezayir Restoran
13:00-18:00
Toplu İş İlişkileri Yasası, sendikaların ve kamuoyunun tüm tepkilerine rağmen TBMM’den geçti ve Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı. Yasanın neler getirdiğini öğrenirken ortak mücadele hattının genişletilmesi için işçi deneyimlerinden yola çıkarak neler yapabileceğimizi tartışacağız.
24 Kasım 2012 Cumartesi
13:00-18:00
Cezayir Restoran (Hayriye Cd. No 12. Gatasaray-Beyoğlu)
13:00Açılış Konuşması: Sedef Çakmak (SPoD Yönetim Kurulu Başkanı)
13:15Açılış Konuşması Meral Özyürek (RoseTeks işçisi)
13.30 Panel:    Enine Boyuna Yeni Sendika Yasası
Moderasyon: Yard. Doç. Dr. Aziz Çelik (Kocaeli Üniversitesi)
Konuşmacılar:            Dr. M. Görkem Doğan (İstanbul Üniversitesi)
            Hasan Gülüm (SGBP Yürütme Kurulu Üyesi / Belediye-İş 2 Nolu Şube Başkanı)
            Barış Uluocak (Eğitim-Sen 1 Nolu Şube Başkanı)
15:30-16:00 Kahve arası
16:00-18:00 İşçi Forumu
Mehmet Emin Yılmaz – Tekstil İşçisi
Beyhan Demir – Bilgi Üniversitesi Çalışanları
Mustafa AKYOL – İnşaat İşçileri Derneği
Gülhan Benli – Ev İşçileri
Aykut Kılıç – İTÜ Araştırma Görevlileri
İletişim:
SPoD Sosyal Politikalar Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları  Derneği
Aynalı Mescit Mh. Kallavi Sk. 10/4
Beyoğlu/İstanbul
0(212) 292 48 02
info@spod.org.tr

TESEV'den Türkiye'de Basın Özgürlüğü Sorunu Konferansı

TESEV'DEN “BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ” PANELİ
 23 Kasım 2012, Cuma, 09:00 – 18:00
 Conrad Hotel, İstanbul


Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) Demokratikleşme Programı, "Medya ve Demokratikleşme" başlıklı çalışma alanı kapsamında Friedrich Ebert Stiftung-Derneği Türkiye Temsilciliği ile birlikte 23 Kasım 2012 Cuma günü 09:00–18:00 saatleri arasında, İstanbul Conrad Hotel’de  “Piyasa, İktidar ve Sahiplik Kıskacında Medya: Türkiye’nin Basın Özgürlüğü Sorunu” başlıklı bir konferans düzenliyor.

Üç panelden oluşan konferansın birinci oturumda, Dilek Kurban ve Ceren Sözeri tarafından MEDIADEM projesi çerçevesinde hazırlanan ve TESEV Demokratikleşme Programı tarafından Temmuz 2012 tarihinde yayımlanan İktidarın Çarkında Medya: Türkiye’de Medya Bağımsızlığı ve Özgürlüğü Önündeki Siyasi, Yasal ve Ekonomik Engeller isimli rapor ilk defa kamuoyuna sunulacak ve tartışmaya açılacak. Rapordaki tespitler çerçevesinde, Türkiye’de medya politikalarının kimler tarafından, ne tür süreçlerle belirlendiği ele alınacak, devlet-medya-piyasa ilişkileri ile medya politikaları arasındaki etkileşim irdenelecek.

İkinci oturumda, birinci panelde ele alınan medya-devlet-sermaye ilişkisi ile medya politikalarının, basın ve haber alma özgürlüğü ile gazetecilik mesleği açısından yansımaları, çeşitli medya kuruluşlarında görev alan muhabir, editör ve yöneticiler tarafından ele alınacak.

Konferansın son panelinde ise, internet sonrası oluşan yeni medyanın sağladığı yeni iletişim alanları ve mekanizmalarının, düzenleyici ve denetleyici politikalar, sahiplik ilişkileri, medya-yurttaş etkileşimi, basın özgürlüğü ve doğru habere erişim açısından sunduğu fırsatlar, içerdiği yanıltıcı içerik ve nefret söylemi boyutu da göz önüne alınarak irdelenecek.

  MEDIADEM, özgür ve bağımsız medyayı güçlendiren veya tam tersine engelleyen faktörleri anlamayı ve açıklamayı amaçlayan bir Avrupa araştırma projesidir. Konferans, TESEV Demokratikleşme Programı’nın Mart 2010 tarihinden bu yana Türkiye’deki çalışmalarını yürüttüğü “Avrupa Medya Politikalarını Yeniden Düşünürken: Günümüz Demokratik Sistemlerinde Özgür ve Bağımsız Medyayı Değerlendirmek ve Geri Kazanmak” (MEDIADEM) isimli Avrupa araştırma projesinin ulusal kapanış etkinliğidir.



Basın Toplantısı ve Konferans: “Piyasa, İktidar ve Sahiplik Kıskacında Medya: Türkiye’nin Basın Özgürlüğü Sorunu”

23 Kasım 2012, Çarşamba, 09:00 – 18:00
                                               
Conrad Hotel, İstanbul     

Program:
9.00-9.30:  Kayıt ve çay-kahve
9.30-10.00: Açılış Konuşmaları
10.00- 12.00: 1. Oturum - Türkiye’de Medya Politikalarını Kim Belirliyor?
“İktidarın Çarkında Medya: Türkiye’de Medya Bağımsızlığı Önündeki Siyasi, Yasal ve Ekonomik Engeller”
Raporun sunumu:
Ceren Sözeri, Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi
Tartışmacılar:
Vahap Darendeli, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Üyesi
Erol Katırcıoğlu, Taraf
Öğle yemeği: 12.00-13.30
13.30-15.30: 2. Oturum - Türkiye’de Gazetecilik - Medya Politikaları Basın Özgürlüğüne Nasıl Yansıyor?
Moderatör:
Dilek Kurban, TESEV Demokratikleşme Programı
Konuşmacılar:
Defne Asal, İMC TV
Vedat Kurşun, Azadiya Welat, Kürt Medyasının Dünü, Bugünü ve Yarını”
Utku Çakırözer, Cumhuriyet, “Siyasi İktidar ve Haber Alma Özgürlüğü”
Ali Akel, Gazeteci-Yazar, “Muhalefetten iktidara medya: Değişenler, Değişmeyenler”
Ali Topuz, Radikal, “Editörün Sermayeyle İmtihanı”
15.30-15.45: Kahve arası


15.45- 17.45: 3. Oturum - Yeni Medya ve Basın Özgürlüğü: Haber Almada Yeni Alanlar, Yeni Aktörler
Moderatör:
Mutlu Binark, Başkent Üniversitesi, İletişim Fakültesi
Konuşmacılar:
Doğan Akın, T24, “Grup Medyalarına Karşı Bir Olanak: İnternette Gazetecilik”
Engin Önder – Cem Aydoğdu, 140Journos, “Değişen Medya Sahipliği ve Basın Özgürlüğü”
Ali Rıza Keleş, Alternatif Bilişim Derneği YK Başkanı, “Bilgi, İnternet ve İktidar”
İncilay Cangöz, Anadolu Üniversitesi, İletişim Fakültesi, "Yoksul Hanelerde Yeni İletişim Teknolojilerinin Kültürel Tüketimi, Demokratikleşme Bağlamında Sosyal Politikaların Gerekliliği"



Bilgi için: Levent Pişkin, +90 212 292 89 03 (dahili 113), levent.piskin@tesev.org.tr
Toplantı kamuoyuna açıktır, ancak toplantıya katılım için LCV yapılması gerekmektedir.


Panelistler ile birebir röportaj yapmak isteyen basın mensuplarının, panel öncesinde ezgi.aktas@tesev.org.tr adresine yazarak veya 0212 292 8902-129 numaralı telefondan arayarak randevu talep etmeleri gerekmektedir.


Etkinliğin gerçekleşmesine katkılarından ötürü Avrupa Komisyonu’na, Friedrich Ebert Stiftung-Derneği Türkiye Temsilciliği’ne ve TESEV Yüksek Danışma Kurulu’na teşekkür ederiz.



Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) raporlarına www.tesev.org.tr adresinden ulaşabilirsiniz.

ALMAN FAŞİSTLERİ ANAYASA MAHKEMESİNE BAŞVURDU


Almanya'nın aşırı sağ partisi NPD (Almanya Ulusal Demokratik Partisi), gerçekleştirdiği faaliyetlerin sürekli olarak anayasallığının tartışılmasının, kendi varlıklarını tehdit ettiği gerekçesiyle ve Parti'nin anayasaya uygun olduğunun açıkça tespit edilmesi amacıyla Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu.
Almanya tarihinde bu nitelikte bir başvuru daha önce gerçekleşmemişti. NPD, bu başvuru için Federal Almanya Anayasası'nın 19'uncu maddesine dayanıyor. Maddenin ilgili fıkrası ise şu şekilde:

"Hukuk yolları, hakları kamu gücü tarafından ihlal edilen herkese karşı açıktır."

14 Kasım 2012 Çarşamba

Üniversite Öğrencilerinin İfade ve Örgütlenme Özgürlüğü Raporu yayımlandı




Toplum Gönüllüleri Vakfı ile İstanbul Bilgi Üniversitesi Gençlik Çalışmaları Birimi tarafından hazırlanan "Üniversite Öğrencilerinin İfade ve Örgütlenme Özgürlüğü" başlıklı rapor buradan okunabilir.

13 Kasım 2012 Salı

TESEV'den Geçmişle Yüzleşme ve Mevcut Davalar Raporu


TESEV Demokratikleşme Programı tarafından hazırlanan Geçmişle Yüzleşme ve Mevcut Davalar isimli rapor yayımlandı.

"Türkiye 2008 yılında başlayan Ergenekon davasıyla birlikte farklı siyasi meseleleri, aktörleri ve dönemleri kapsayan yeni bir siyasi yargılamalar sürecinden geçiyor. Bunlar arasından “JİTEM”, “Zirve Yayınevi”, “Rahip Santoro”, “Hrant Dink”, “Temizöz ve Diğerleri” ve “12 Eylül” gibi davaların bir kısmı geçmişle 
yüzleşme davaları diye nitelendirilebilecek ayrı bir kategori altında değerlendirilebilir. İşkence, tecavüz, faili meçhul cinayet, yargısız infaz, suikast ve gözaltında kaybedilme gibi ağır insan hakları ihlalleri gerçekleştiren faillerin yargılandığı bu davalar, geçmişte yaşanan toplumsal şiddetle yüzleşmek için gidilecek uzun ve zorlu yolda bir basamak olarak düşünülebilir. (...) Elinizde bulunan bu çalışma da konunun uzmanları tarafından, geçmişle yüzleşme alanında geçmişte ve devam eden yargılamalara ilişkin gelişmeleri ele alan ve normatif bir çerçeve sunan yazılardan oluşan bir değerlendirme raporu. Temennimiz bu ve benzeri çabaların geçmişle yüzleşme konusunu kamuoyunda daha görünür hale getirmesi ve daha geniş kitlelerin hak arayışına vesile 
olması."

Mehmet Uçum, Mihdi Perinçek, Tahir Elçi, Levent Pişkin, Ufuk Uras, Nimet Tanrıkulu ve Eren Keskin tarafından yazılan yazılardan oluşan rapor buradan okunabilir.

Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) Türkiye'nin Basın Özgürlüğü Krizi Başlıklı Raporunu Yayımladı






Gazetecileri Koruma Komitesi, Türkiye'nin Basın Özgürlüğü Krizi başlıklı raporunu yayımladı. Raporun İngilizce'sini buradan, Türkçe'sini şuradan okuyabilirsiniz.

"Gazetecilerin hapsedildiği ve muhalefetin suç sayıldığı karanlık günler" alt başlıklı raporun kısa bir özeti ise şöyle:
1) 1 ağustos 2012 itibariyle toplamda 76 gazetecinin hapiste olduğunu tespit etti. Her bir vakanın tek tek ve ayrıntılı olarak incelenmesinin ardından CPJ, en az 61 gazetecinin doğrudan, yayınlanan yazıları ya da gazetecilik faaliyetleri nedeniyle hapiste olduğu sonucuna vardı.
2) Yetkililerin, yasadışı gruplarla ilgili yapılan haberleri ve hassas konuların araştırılmasını doğrudan terör veya devlete karşı gerçekleştirilen diğer fiillerle eş tuttuğunu ortaya koydu.
3) CPJ’in hapisteki gazetecilerle ilgili araştırma yaptığı 27 yıl boyunca, tutuklu gazetecilerle ilgili kendi rekorunu kıran ve basın özgürlüğünü kısıtlamak konusunda, kendi kendine rakip olan tek ülke türkiye oldu. cpj raporlarına göre türkiye 1996 yılında 78 gazeteciyi hapse atmıştı. Bugün ise türkiye’deki hapis gazetecilerin sayısı iran, eritre ve çin gibi en baskıcı ülkeleri fersah fersah geçiyor.
4) Türkiye’de basın özgürlüğü konusunda çalışan sivil grupların verilerine göre, 2011 yılı sonu itibarıyla, gazeteciler hakkında açılmış ceza davası sayısı 5,000’i buluyordu.
5) Kürtlerle ilgili haber yapmak terör suçu sayılıyor. (Diha, Özgür Gündem, Azadiye Welat hakkında detaylı bilgi var)
6) Başbakan'a tavsiye: Eleştirel gazetecilere karşı hakaret davaları açmaktan, alenen itibarlarına saldırmaktan ve eleştirel haber medyasına üsluplarını hafifletmeleri için baskı yapmaktan vazgeçin.
6) Hükümete tavsiye: Onlarca davada hükümet gazetecileri yalnızca mesleki faaliyetleriyle ilgili kanıtlara dayanarak terör ve devlete karşı işlenen suçlar nedeniyle gözaltına alıyor. Gazetecilere karşı terörle mücadele yasalarını kullanmaktan vazgeçin. Eleştirel veya muhalif görüşleri yayınlamayı suç sayan maddelerin olduğu yasaları kökünden değiştirin. Uluslararası hukukun ve anlaşmalardan doğan sorumlulukları yerine getirerek, kapsamlı bir anayasa değişikliğine gidin.
7) Avrupa Birliği'ne tavsiye: Türkiye yetkililerine ifade ve basın özgürlüğünü kullandıkları için hapsedilen tüm gazetecileri derhal serbest bırakmaları, yasaların değiştirilmesi ve anayasal reforma gidilmesi için baskı yapın.
8) Avrupa Konseyi'ne tavsiye: Özellikle Bakanlar Komitesi ve Parlamenterler Meclisi, Türkiye’yi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uygun davranmak konusunda sorumlu tutmalı ve Türkiye’nin yasa ve politikalarını avrupa ve uluslarararası insan hakları standartlarıyla uyumlu hale getirecek kapsamlı değişiklikler yapmasını talep etmelidir.

TESEV'den Yeni Anayasa Sürecini İzleme Raporu





TESEV, Yeni Anayasa Sürecini İzleme raporunu yayımladı. 

Ferhat Kentel, Levent Köker, Mehmet Uçum ve Özge Genç tarafından kaleme alınan raporun ilk bölümünde, sözü geçen dönemde anayasa yapım sürecindeki olumlu ve olumsuz gelişmelerin yanı sıra, siyasi aktörler, sivil toplum ve medyanın yeni anayasa yapımındaki rolü, katkısı ve performansına ilişkin bir değerlendirme yer alıyor. Raporun ikinci bölümünde ise, ele alınan dönemde hissedilen önemli bir eksiklikten yola çıkılarak, Nisan 2012’ye kadar Türkiye genelinde Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na yazılı öneri ve görüş bildiren sivil toplum kuruluşlarının yeni anayasaya ilişkin görüşlerinin tasnif ve değerlendirmesi yapılıyor.
Sürecin ‘halkın anayasası olma’ vaadiyle başladığına dikkat çeken rapor, vatandaşların ve sivil toplumun görüş ve önerilerinin alınmasının ardından, bu katkıların Komisyon tarafından kamuoyuyla paylaşılmadığına, toplumun görüş ve önerilerinin anayasa yapımına ve halihazırda devam eden maddelerin yazılması faaliyetine ne kadar etkisi olduğunun bilinmediğine vurgu yapıyor.
Toplumun araçsallaştırıldığı izlenimi verildiğine dikkat çeken raporda, yapım süreci tartışmalarının siyasi partilerin alışılagelmiş sınırları ve pozisyonları üzerinden yürüdüğüne ve toplumun görüşlerinin referans teşkil etmediğine dikkat çekildi. Durumun toplumda sürece karşı güvensizlik yaratacağı belirtildi. (AGOS)

Ekim 2011-Ocak 2012 tarihlerini kapsayan ilk raporu buradan, Şubat 2012-Haziran 2012 tarihlerini kapsayan ikinci raporu şuradan okuyabilirsiniz.

Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi 22. Yıllık Genel Raporunu Yayımladı






 Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi'nin 1 Ağustos 2011 - 31 Temmuz 2012 tarihleri arasını kapsayan 22. yıllık genel raporu yayımlandı. Raporu buradan okuyabilirsiniz.

19 Ekim 2012 Cuma

Doğuş Üniversitesinde Anayasa Şikayeti Paneli 

19 Ekim 2012 tarihinde saat 14:00'te yapılacak olan "Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Hakkı" isimli panelin şrogramı şu şekilde:


Açılış Konuşmaları
Prof. Dr. Hasan Fehim Üçışık, Doğuş Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Elif Çepni, Doğuş Üniversitesi Rektörü
Doğu Gözaçan, Doğuş Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı

14.20 - 15.15
I.Oturum
Oturum Başkanı
Prof. Dr. Niyazi Öktem, Doğuş Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Panelistler:
Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Prof. Dr. Mustafa Koçak, Okan Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Ahmet Kırtepe, Anayasa Mahkemesi Raportörü

15.15 - 15.30
Soru Cevap
15.30 - 15.45
Kahve arası
15.45- 16.45

II.Oturum
Oturum Başkanı
Prof. Dr. Zafer Üskül, Doğuş Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Panelistler:
Prof. Dr. Sibel İnceoğlu, İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Doç. Dr. Hüseyin Özcan, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Doç. Dr. Tahsin Erdinç, Doğuş Üniversitesi Hukuk Fakültesi

16.45 - 17.00

SoruCevap

15 Ekim 2012 Pazartesi

Yerel Yönetimler Konusunda Değişikliğe Gidiliyor

Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunu Tasarısı TBMM Genel Kurulunda görüşülüyor.  Tasarı metnine buradan ulaşabilirsiniz.




Yeni Anayasa Mahkemesi Kararları Yayımlandı

Anayasa Mahkemesi'nin bazı konulardaki karar gerekçelerini yayımladı:
Anılan kararların içinde kamuoyunda ilgi uyandıran 4+4+4 kararının gerekçesine buradan, 2010 değişikliğiyle ilişkili Askeri Ceza Kanunu'nun 49'uncu maddesine ilişkin kararın gerekçesine buradan, 91'inci maddesine ilişkin kararın gerekçesine buradan  ulaşılabilir.


TBMM’de kabul edilen, yerel seçimleri öne alan değişiklik teklifi 360 oyla referandum eşiğinde kaldı.

TBMM Genel Kurulu’nda, yerel seçimlerin 27 Ekim 2013′te yapılmasını öngören Anayasa değişikliği teklifi, 360 oyla kabul edildi. Oylamada 72 ret oyu verildi. Anayasa'nın 175'inci maddesinin 3'üncü fıkrasına göre Meclisce üye tamsayısının beşte üçü ile veya üçte ikisinden az oyla kabul edilen Anayasa değişikliği hakkındaki Kanun, Cumhurbaşkanı tarafından Meclise iade edilmediği takdirde halkoyuna sunulmak üzere Resmî Gazetede yayımlanır. Anayasa'nın 89 'uncu maddesi gereğince Cumhurbaşkanının yayım yönündeki tercihini onbeş gün içinde ortaya koyması gerekmektedir. 

AB 2012 yılı İlerleme Raporu'nun Türkçe Metni Yayımlandı


Avrupa Birliği 2012 yılı İlerleme Raporu Yayımlandı. Raporun Türkçe metnine buradan ulaşabilirsiniz

2 Ekim 2012 Salı

Hakim ve Savcılar'ın İHAM Kararlarına İlişkin Farklındalıklarının Arttırılması Hakkında Yeni Proje

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) aldığı kararla "Hakim ve Savcıların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları Hakkında Farkındalıklarının Arttırılması Projesi" başlatıyor. 


Karar duyurusu şu şekilde:

Projenin Amacı

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yeni yapısıyla göreve başladığı günden itibaren yargının daha etkin ve verimli bir şekilde çalışabilmesini temin etmek amacıyla çeşitli çalışmalar ve projeler yürütmektedir. Bu konudaki amaç ve hedefler 14.03.2012 tarihinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu tarafından kabul edilen 2012-2016 yıllarını kapsayan Stratejik Planda belirlenmiştir. Stratejik Planda belirtilen insan haklarına ilişkin hedefleri gerçekleştirmek amacıyla 2012-2014 yılları arasında uygulamaya konulmak üzere Hâkim ve Savcıların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları Hakkındaki Farkındalıklarının Arttırılması Projesi geliştirilmiştir. 

Projenin amacı, hâkim ve savcıların yargılama faaliyetleri sırasında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ile güvence altına alınan hak ve özgürlüklere ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) içtihat ve yorumlarını göz önünde bulundurmalarını sağlamaktır.


Projenin Hedefleri
Proje ile hâkimler ve savcılar arasında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, AİHM içtihatları ile kararların icrası hakkındaki bilincin artması beklenmektedir. Özellikle proje kapsamında mahkemeye gönderilen hâkim ve savcıların döndükten sonraki iki yıllık süreçte vereceği kararlarda mahkeme kararlarına atıf yapması beklenmektedir. Mahkeme ziyaretine katılan tüm hâkim ve savcılardan döndükten sonra en geç iki ay içerisinde AİHM’nin verdiği bir kararı incelemesi istenecek ve bu kararların daha sonra proje kapsamında oluşturulacak forum alanında tüm yargı camiasıyla paylaşılması sağlanacaktır. Yürütme kurulunun belirleyeceği bir komisyon nezaretinde her yıl incelenen seçkin kararların kitap haline getirilmesi sağlanacaktır.


Projenin Yararlanıcıları
Projenin esas hedef kitlesi ve doğrudan yararlanıcıları adli ve idari yargı hâkim ve savcılarıdır. Türkiye Adalet Akademisi, Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü bünyesinde faaliyet gösteren İnsan Hakları Daire Başkanlığı ve yüksek yargı kurumları, projenin dolaylı yararlanıcıları konumundadırlar.


Proje Kapsamında Yürütülecek Faaliyetler
İlk derece mahkemelerinde görev yapan hâkim ve savcılar, Yargıtay ve Danıştay tetkik hâkimleri ve savcıları ile diğer birimlerin temsilcilerden oluşacak katılımcılar, AİHM uzman hukukçuları ve Türkiye adına AİHM’de savunma görevini üslenen Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü İnsan Hakları Daire Başkanlığı yetkilileriyle görüşecekler ve yürütme kurulu tarafından karar verilen konular üzerinde karşılıklı sunumlar gerçekleştirilecektir. 

Yurt içinde yapılacak çalışma toplantılarının yanı sıra 3 yıl içerisinde (2012-2014) AİHM’e 18 ziyaret yapılacaktır. Bu ziyaretlerden ilk ikisi 2012 yılı Kasım ve Aralık aylarında, 8’er ziyaret ise 2013 ve 2014 yıllarında AİHM’in uygun göreceği tarihlerde gerçekleştirilecektir.


Proje Faaliyetlerine Katılacak Hâkim ve Savcıların Belirlenmesi 
Katılımcılar, doktora ve yüksek lisans gibi akademik kariyer yapanlar, makale ve kitap gibi mesleki eser yazanlar, kararlarında AİHS ve AİHM kararlarına atıf yapanlar, Türkiye Adalet Akademisi bünyesinde eğiticilik veya herhangi bir seminer, sempozyum veya konferansta konuşmacı olarak görev yapanlar, HSYK, Adalet Bakanlığı ve Türkiye Adalet Akademisi tarafından düzenlenen Kanun ve ikincil düzenlemelere ilişkin sorun tespiti-öneri oluşturulmasına yönelik komisyon çalışmalarında bulunanlar da değerlendirilerek tüm hakim ve savcılar arasından HSYK Birinci Dairesince belirlenecektir. Her bir katılımcı grubun 40 kişi olması planlanmaktadır.


Bu kapsamda;
6-7 Kasım 2012 tarihinde yapılacak birinci ziyarette Terörle Mücadele Kanununun 10 uncu maddesi kapsamında görev yapan hâkim ve Cumhuriyet savcıları; Yargıtay’da bu suçlara bakan daire tetkik hâkimleri ile Yargıtay Cumhuriyet savcılarına öncelik verilecektir. 

18-19 Aralık 2012 tarihinde yapılacak ikinci ziyarette güvenlik tedbirlerine hükmeden sulh ceza hâkimleri ve Cumhuriyet savcıları ile Yargıtay tetkik hâkimleri ve Cumhuriyet savcılarına öncelik verilecektir.


2013 ve 2014 yıllarında yapılacak ziyaretler için, Proje Yürütme Kurulunca belirlenecek konu başlıkları doğrultusunda takvim ve katılımcı profili belirlenerek ayrıca ilan yapılacaktır.

Çalışma ziyaretlerine katılmak isteyen hâkim ve Cumhuriyet savcılarının 5 Ekim 2012 tarihi mesai bitimine kadar ekli formu doldurup bu forma varsa konu ile ilgili çalışmalarını da eklemek suretiyle HSYK Genel Sekreterliğine (Dış İlişkiler ve Proje Bürosu) UYAP DYS üzerinden ve inanc.zengin@hsyk.gov.tr adresine e posta olarak göndermeleri gerekmektedir.

Meslektaşlarımıza saygıyla duyurulur.

Katılımcı talep formuna buradan ulaşılabilir.

Yeni Anayasa Değişikliği Teklifi Yapıldı

27 Eylül Pazar günü AK Parti genel başkanı ve İstanbul milletvekili Recep Tayyip ErdoğanMHP Başkanı ve Osmaniye milletvekili Devlet Bahçeli ve anılan partilerin grup başkanvekilleri ile 299 milletvekili anayasa değişiklik teklifi sundular.

Değişiklik teklifinin ilk maddesi Anayasa'ya geçici 20'inci maddesi eklenmesini içeriyor. İlgili maddeye göre;

"Bu kanunun yürürlüğe girmesinden sonra yapılacak ilk mahalli idareler genel seçiminde oy verme günü 2013 yılının Ekim ayının son pazar günüdür.
Birinci fıkra uyarınca yapılacak mahalli idareler seçiminde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 67.maddesinin son fıkrası, sadece 18 Ocak 1984 tarihli ve 2972 sayılı Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunun seçimin başlangıç tarihi ve oy verme gününe ilişkin hükümleri bakımından uygulanmaz."

Değişlikliğin kabul edilmesi halinde bir sonraki yerel seçim, Mart 2014 yerine, 27 Ekim 2013 tarihinde yapılacak. Öte yandan bu değişikliğe paralel olarak  "Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" teklifini de sunuldu. Teklifin birinci maddesinde, anılan kanunun 8'inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "1 Ocak" ifadesi "1 Ağustos" olarak, "Mart" ibaresi ise "Ekim" şeklinde değiştiriliyor. Yasanın kabul edilmesi halinde seçim çalışmalarına başlama tarihi Ocak ayı değil, Ağustos ayı olacak.

 Değişiklik teklifi metnine ve gerekçesine buradan ulaşabilirsiniz. 


29 Eylül 2012 Cumartesi


Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Hakkı Sempozyumu

İstanbul Barosu Cumhuriyet Hukuku ve Kültürü (CUMER) Merkezince düzenlenen ‘Anayasa Mahkemesin Bireysel Başvuru Hakkı’ konulu panel 6 Ekim 2012 Cumartesi günü saat 14.00-18.00 arasında Orhan Adli Apaydın Konferans Salonunda yapılacak.


Toplantı gündemine buradan ulaşabilirsiniz.

Anayasa Hukukunda Yorum ve Norm Somutlaştırması Toplantısı

Türkiye Barolar Birliği ve Kamu Hukukçuları Platformu, 29-30 Eylül 2012 tarihinde Av. Özdemir Özok Kongre ve Kültür Merkezinde (Oğuzlar Mahallesi, Barış Manço Caddesi, Av. Özdemir Özok Sokak No:3 Balgat-Ankara) "Anayasa Hukukunda Yorum ve Norm Somutlaştırması" isimli toplantı düzenlemektedir. Toplantı gündemine buradan ulaşabilirsiniz.

28 Eylül 2012 Cuma


Türkiye Hukukunda Eş Ziyareti

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Türkiye'de de mahpuslar için eş ziyareti uygulaması konusunda gerekli düzenlemeler yapılacağını ifade etti. İktidar partisinin yanında muhalefet partileri de bu uygulamaya sıcak bakıyorlar. Bu olumlu gelişme vesilesiyle Güncel Hukuk Dergisi'nin konuyla ilgili benden istediği ve geçen ay (Ağustos 2012) yayımlanan bir yazıyı burada paylaşıyorum.

                                   Cinsel İlişki Hakkı ve Mahpusluk Sorunu
Cinsel ilişki, insan yaşamı açısından psikolojik, biyolojik ve sosyal açıdan önem taşır. Buna rağmen; beslenme, konut, sağlık ve su hakkı gibi benzerlerinin aksine insan hakları metinlerinde açıkça bir hak olarak tanınmamıştır. Fakat konuyla ilgili tartışmalar ve içtihadi gelişim, genel olarak “özel ve aile yaşamına saygı hakkı’” başlığı altında sürer. Bu başlık altında mesele, homoseksüellik yasağı, evlilik dışı ilişki (zina) yasağı vb. gibi farklı bağlamlarda tartışma konusu olmuş ve bu başlıkların büyük bir kısmında insan hakları hukuku bakımından belli bir sonuca ulaşılmıştır. Fakat halen tartışmalı olan kategori mahpusların durumudur. Bu kategori açısından hakkın evrimsel gelişimi tamamlanmamıştır[1].
Mahpuslar ve Eş Ziyareti Uygulaması
Mahpus olmak, insan haklarından muaf olmayı gerektirmez. Modern insan hakları hukuku ilkesel olarak, köklerini Roma hukukunda bulan,  bir kişinin tüm medeni haklarının elinden alınması anlamına gelen sivil ölüm (civiliter mortuus) kurumunu reddeder. Ne olursa olsun insan hakları, insana olma halinden ayırt edilemez. Bu yaklaşımın bir tezahürü olarak 1982 Anayasası’nın 12’inci maddesinde de ifade edildiği gibi “Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.”
Gerektiğinde kişiyi kendisinden dahi koruma yükümlülüğü altında bulunan devletin, hakların hayata geçirilmesini sağlamak için gerekli tedbirlerde bulunma yükümlülüğü vardır. Bu en temel değer olan insan onurunun bir gereğidir. Zira konumuzla ilgili olarak BM tarafından üretilen ve daha sonra “Mahpusların Islahı İçin Temel Prensipler” (Prensipler) ile pekiştirilen “Mahpusların Islahı İçin Asgari Standart Kurallarında (Kurallar) da ifade edildiği gibi “mahpuslara uygulanan ıslah rejimi, kendilerini toplumdan dışlamaya değil ve fakat toplumun bir parçası olmaya devam etmelerini sağlamaya çalışır. Yasaya ve hapis cezasına uygun düştüğü ölçüde, mahpusların kişisel ve toplumsal menfaatleriyle ilgili haklarını korumak için tedbirler alınır.” (md. 61)
Aslında bu gerçek, Türkiye’de dâhil olmak üzere taraf devletler için bağlayıcı olan BM Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesinde açıkça ortaya konmuştur. Buna göre “özgürlüğünden yoksun bırakılan herkes, insani muamele ve insanın doğuştan sahip olduğu insanlık onuruna saygı görme hakkına sahiptir.”
Bu hükmün mantıki sonucu yine anılan Kurallar ve Prensipler’de ortaya konuşmuştur: “Ceza infaz rejiminin rejimin mahpusların sorumluluğunu azaltmadan veya insan onuruna gösterilen saygıyı düşürmeden, hapishane yaşamı ile özgür yaşam arasındaki farkı asgariye indirmeye çalışacak biçimde olmasıdır.” (md.60/1) Çünkü “hapis cezası veya failin dış dünyadan mahrum kalması sonucu doğuran diğer tedbirler, kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakarak, kendi iradesi ile hareket etme hakkını elinden alan sıkıntı verici bir durumdur. Bu nedenle cezaevi sistemi, geçici olarak haklı görülebilecek ayırmalar veya disiplinin sağlanması dışında, durumun doğasında var olan sıkıntıyı ağırlaştırılamaz.” (md. 57)
Bu bakımdan örneğin bir kişinin mahpus hale gelmesi, besin alamayacağı, güneş göremeyeceği, başka insanlarla iletişim kuramayacağı, sağlıklı bir hayat sürmek için gerekli tedavilere başvuramayacağı,  basın yayın vb. yollarla haber alamayacağı veya görüşlerini ifade edemeyeceği hatta İHAS sisteminde gelinen aşamada oy kullanamayacağı anlamına gelmez, gelmemelidir de. Dolayısıyla insan olmaya içkin olan cinsel ilişki de bu kapsamda görülmelidir. Bu yönde bir yorum için 1982 Anayasası’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17’inci ve “özel hayatın gizliliği” başlıklı 20’inci maddelerinde de somutlaşan kişisel özerklik hükümleri yeterli pozitif dayanağı sağlamaktadır. Zira bu hükümlere göre herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına ve özel ve aile yaşamına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Cinsel ilişki bu hükümlerin ayrılmaz bir parçasıdır. Cinsel ilişki hakkından mahrum bırakılması, bir kişinin özel ve aile yaşamı ile gelişimine ilişkin haklarının kullanımını imkânsız hale getirir, yani hakkın özüne dokunur. Bir an için ceza infaz kurumlarının bu uygulamayı kaldırmayacağı ve düzenleyemeyeceği düşünülse bile bu sav, devletin pozitif yükümlülük prensibi gereği anlamsızlaşır. Türkiye’nin bağlı bulunduğu Avrupa Konseyi devletlerinin yarısından fazlasında uygulanan, belli sürelere ve koşullara bağlı olarak ceza infaz kurumu bünyesinde mahsus alanlarda eş ziyareti (conjugal visit) pratikleri da sabit örneklerle bunu doğrulamaktadır[2].
İHAM’ın İçtihadi Evrimi ve Satır Aralarından Mesajı Almak
Cinsel ilişki hakkı, İHAS sisteminde açıkça tanınmamıştır. Fakat İHAM bu hakkı özel ve aile yaşamına saygı hakkının (md.8) bir parçası olarak görmektedir. Mahpusların bu haktan mahrum kalıp kalamayacağı konusu ise halen süregelen dinamik bir tartışmadır. Komisyon zamanında 70’li yıllardan itibaren Birleşik Krallık aleyhine yapılan beş farklı başvuruda Strazburg organı, başvurucuların yine cezaevinde bulunan eşleriyle cinsel ilişki kuramamalarının özel ve aile yaşamına saygı hakkının ihlal edildiği iddiası karşısında, taraf devletin sınırlamanın amacına yönelik ileri sürdüğü güvenlik ve kamu düzeninin ciddi şekilde bozulacağı yönündeki savı meşru görmüş ve bu müdahaleyi devamlı gözetim ilkesi ve gizli bilgilerin sızdırılması, yasak şeylerin girişinin kolaylaşması gibi gerekçelerle haklı saymıştır. Bu kararlarda dikkat çekici olan Komisyon’un karar verirken, o dönemdeki taraf devletlerdeki ceza infaz politikasının mahpuslara cinsel ilişki yasağını içerecek şekilde olmasına özel bir önem atfetmiş olmasıdır.  
Ne var ki konuyla ilgili Avrupa ülkelerindeki ceza infaz politikası değişmiş, ayrıca taraf devletlerin hakkın yerine getirilmesi için etkili edimlerde bulunmasına yönelik “pozitif yükümlülük kuramı” daha da geliştirilmiştir. 
Nitekim bu gerçek ışığında, 2000’li yılların başında benzer iddiaların gündeme geldiği Aliev v. Ukrayna kararında Strazburg organı, bu hakka yönelik müdahalenin, suçun ve düzensizliğin önlenmesi için “şimdilik” haklılaştırılabileceğini vurgulamış, öte yandan Avrupa ülkelerinde cinsel ilişkiyi de içeren eş ziyareti uygulamasına (conjugal visit) yönelik reform hareketlerine dikkat çekici olduğunu kaydetmek suretiyle bu yönde içtihat değişikliğine gidebileceğinin ipuçlarını vermiştir. Daha yakın bir geçmişte verilen Dickson v. Birleşik Krallık kararında ise dava konusu olay, cezaevinde evlenen başvuruculardan birisinin tahliye olmasından sonra, diğer eşin infaz süresinin uzunluğu ve yaşının ilerlemiş olması nedenleriyle yapay döllenme isteminde bulunması, ancak bu istemin ulusal makamlarca reddedilmesine ilişkindir. Bu kararda Mahkeme, Birleşik Krallık hükümetinin istemin kabul edilmesinin hapis cezasının cezalandırıcı ve caydırıcı yönleri zayıflatacağı ve bunun da hapishane sistemine duyulan güvenin zayıflayacağını yönündeki savunmasının üzerinde özellikle durmuştur. Mahkeme, hoşgörü ve açık görüşlülüğün demokratik toplumun yapıtaşları olarak kabul edildiği Sözleşme sistemi altında, mahpusların otomatik hak kayıplarının tek dayanağının kamuoyunun zarar görmesi olduğu hiçbir durumun bulunmadığını vurgulamış ve Avrupa ceza politikasının, hapis cezasının rehabilite etme amacının öneminin arttığını ve bu politikanın evrim geçirmekte olduğunun altını çizmiştir. Kararda, başvurucuların aile yaşamına saygı hakkının ihlal edildiğini tespit eden Mahkeme, Sözleşmeci devletlerin “yarısının” eş ziyareti (conjugual visit) uygulamasını hayata geçirmiş olduğunu özellikle kaydetmiştir.
Dolayısıyla eş ziyaretinin İHAS’ın özel ve aile yaşamına saygı hakkının bünyesi içinde olduğu söylenebilir. İHAM’ın içtihadı şimdilik taraf devletlere mutlaka bu uygulamaya yer verilmesini zorunlu kılmasa da, tıpkı vicdani ret veya mahkûmların oy hakkı konularında olduğu gibi, yakın bir gelecekte “ortak Avrupa kamu düzeni” temelinde ve dinamik yorum yöntemi ışığında bunun bir yükümlülük haline gelmesi olasıdır[3]. Türkiye’nin -diğer konularda olduğu gibi- illa ki aleyhine ihlal tespitini beklemesine gerek yoktur. Parlamento ve siyasi irade bu konuda çekimser kalsa da şimdilik yargısal bir katılım aracı olarak anayasa şikâyeti, konun mağduru mahkûmlar ve yakınları için önemli bir araçtır.


 Ar. Gör. Tolga Şirin
Marmara Üni. Hukuk Fak., Anayasa Hukuku An.B.d.



[1] Yakın zaman önce “cinsellik ve insan hakları” konusunda önemli bir rapor yayımlanmıştır. Metin için bkz. ICHRP, Sexuality and Human Rights, Versoix: ICHRP Publication, 2009.
[2] Eş ziyareti hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Abdurrahman Eren, “Bir İnsan Hakkı Olarak Hükümlü ve Tutukluların Eş Ziyareti Hakkı”Prof. Dr. Yılmaz Aliefendioğlu’na Armağan, İstanbul: Seçkin Yay., ss. 285-305.
[3] İçtihadi gelişim ve öngörüler için bkz. Piet Hein van Kempen, “Positive Obligations to Ensure the Human Rights of Prisoners”Prison Policy and Prisoners’ Rights, Nijmegen: Wolf, 2008, s. 21-44.
İHAM: ANADİLİNDE EĞİTİM TALEBİ SENDİKA KAPATMA NEDENİ OLAMAZ

Türkiye, Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası'nın (Eğitim-Sen) tüzüğündeki "anadilde eğitim hakkı" ifadesinden dolayı sendikaya kapatma davası açılması nedeniyle İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'nde (İHAM) mahkum oldu.
Türkiye, 7 bin 500 Euro (17 bin 250 TL) manevi tazminat ile 411 Euro (945 TL) masraf ödeyecek. Karara üç aylık itiraz süresi var.
Eğitim-Sen, tüzüğündeki "anadilde eğitim hakkı" ifadesi nedeniyle önce Valilik sonra Genelkurmay Başkanlığı'nca savcılığa şikayet edildi. Hakkında kapatma davası açıldı. Dava yerel mahkemede düştüyse de Yargıtay'da bu karar bozuldu. Sendika tüzükte değişikliğe gitti, ifade kaldırıldı. İHAM davası sürerken, 2011'de anadilde eğitim hakkı tekrar tüzüğe girdi.

Valilikten suç duyurusu

13 Ocak 1995'te kurulan Eğitim-Sen, Eylül 2001'de tüzüğünün 2. maddesinin üçüncü fıkrasına şu ifadeyi ekledi:
"Toplumun bütün bireylerinin, temel insan hakları ve özgürlükleri doğrultusunda, herkesin kendi anadilinde, cins ayrımcı olmayan, eşit, demokratik, laik, bilimsel, parasız ve kamusal nitelikli eğitim görmesini savunur."
Ankara Valiliği, 15 Şubat 2002'de Anayasa'ya ve sendikal kanunlara aykırı olduğu gerekçesiyle tüzükteki "anadil" ifadesinin silinmesini talep etti. Sendika kabul etmeyince, Valilik savcılığa 29 Mart'ta suç duyurusunda bulundu.
Savcılık ise "konunun parlamentoda tartışılması gerektiğini" belirterek 16 Temmuz'da takipsizlik kararı verdi.
Ancak Genelkurmay Başkanı'nın talebiyle Ankara Valisi sendikaya ifadenin çıkarılması için tekrar istekte bulundu.

"İfade özgürlüğü ihlal edildi"

Genelkurmay Başkanlığı'nın, 27 Haziran 2003'te Çalışma Bakanlığı'na yazdığı "sendikanın tüzüğünün değiştirilmesi için girişimde bulunulmasını arz ederim" yazısı üzerine Valilik harekete geçti, 12 Nisan 2004'te sendikanın kapatılması talebiyle yine suç duyurusunda bulundu.
Bu kez dava açıldı. Ankara 2 Nolu İş Mahkemesi, sendikanın "anadilde eğitim hakkı" ifadesini tüzükten çıkarması için önce 60 günlük süre tanıdı, ardından kapatma istemini reddetti. Dosya Yargıtay'a taşındı, karar bozuldu ancak mahkeme ilk kararında ısrar etti. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ise kararı ikinci kez bozdu.
Eğitim-Sen 3 Temmuz 2005'te tüzüğünden bu ifadeyi kaldırdı.
Sendika, AİHM'e başvurarak, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi  (İHAS) "ifade özgürlüğü" ve "sendika kurma özgürlüğünü" düzenleyen 10. ve 11. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürdü.
İHAM, Türkiye'nin, kapatma davasıyla bu maddeleri ihlal ettiğine karar verdi ve dün verdiği kararla tazminata hükmetti.
Kararda, "anadil talebinin, ulusal güvenliği ya da kamu düzenini tehdit etmediğinin" altı çizildi.
"Sendikaya tüzük değişikliği baskısı yapmak üzere açılan kapatma davası, 'toplumsal ihtiyacın karşılanması' olarak açıklanamaz. Ayrıca, anadilde eğitim talebi, 'silahlı direnişi ya da şiddet kullanımını' özendiren bir kapsamda olmadığından da ifade özgürlüğü kapsamındadır."

Eğitim-Sen "anadilde eğitim" ifadesini 15 Mayıs 2011'deki 8. Olağan Genel Kurulu'nda tekrar tüzüğüne koymuştu. 

(AS/Bianet)

Karar hakkında basın bildirisine buradan ulaşabilirsiniz.